IQNA

Düşmanlar ırk ve mezhebimize bakmadan bize saldırıyor

9:38 - October 19, 2021
Haber kodu: 3474360
IQNA Haber Ajansı’na konuşan hukukçu-yazar Av. Emin Güneş, "Ortak kültürümüz olan İslam Kültürü yeterince zengindir. Kültürel faaliyetlerde mezhebi öğeler olabildiğince gözden uzak tutulmalıdır. Şii’yi Sünni’leştirmek veya Sünni’yi Şii’leştirmek faaliyetlerinden şiddetle kaçınmalıyız." dedi.

Düşmanlar ırk ve mezhebimize bakmadan bize saldırıyorHicri takvim esasınca Şii Müslümanların rivayetlerinde 17 Rebiülevvel ve Ehl-i Sünnet rivayetlerinde 12 Rebiülevvel olan Peygamber Efendimizin kutlu doğum gününün Müslümanların vahdet ve birliğine yardımcı olması için İmam Humeyni bu iki tarihi tek haftada toplayarak “vahdet haftası” ilan etmiştir. Bu çağrı bütün İslam dünyasından rağbet gördü ve 1979’dan bu yana İslam dünyası vahdeti korumak için bu kutlamaları “kutlu doğum haftası”na yaymış durumda.

IQNA (Uluslararası Kur’an Haber Ajansı) Vahadet Haftası münasebetiyle hukukçu-yazar Av. Emin Güneş ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Röportajın tam menti:

1 - İslam’da mezhepler arasındaki birlik neden önceliklidir ve Müslümanlar arasındaki birliğin türleri ve özellikleri nelerdir?

Mezhep, İslam’ın aslından ve özünden değildir. İslam’ın istemediği sonradan kucağında bulduğu bir olgudur. Bir arızadır, bünyede bir yara gibidir. O yüzden mezhepleri mümkün olduğunca yavaş yavaş ortadan kaldırmanın yolları aranmalı bu mümkün değilse de yara kaşınmamalı ve büyütülmemledir. Hiç olmaması gereken bir olay hatta felaket ümmetin başına gelmiş, nübevvet bu yolla saltanata dönüşmüştür.

Hz. Muhammed’den (sas) sonra yerine geçecek imamın belirlenmesi olayı ilk tefrikaya neden olmuştur. Haydi diyelim ki İmam Ali’nin Gadiri Hum’da Resulullah tarafından yerine tayin edildiği olayı görmezden gelindi,  “ İşlerini birbirlerine danışarak (Şura İle) yaparlar” (Şura 38) hükmü neden görmezden gelinir. İçinde Efendimizin ailesinin ve özellikle Hz. Ali’nin (kv) olmadığı bir seçim veya şura ne kadar İslami olabilir ki...!

Bu olayın kurcalanması sürekli fitne olarak gösterilip “sakın fitneyi uyandırmayın” deniliyor. Fitne uyumamış ki biz uyandırmaktan korkalım. Hiç kimse uyuyan fitneyi uyandırmak istemez. Ama Fitneyi uyandırmayın diyenler o gün çıkardıkları fitnenin devamını isteyenlerdir. O fitnenin bitmesini istemeyenlerdir.

Çünkü o fitne ile tekrar cahiliyeye dönülmüştür, Şöyle ki;

  • “Halife Kureyşten olacak” ilkesi, cahiliye Araplarının “asabiyet” ilkesine dönüş değil midir? Kur’an-ı Kerim’in emrettiği üstünlük takva iledir ilkesi bu belirleme ile ayaklar altına alınmıştır.

Cahiliye Mekke’sini de Kureyş yönetiyordu.

  • Zorla biat kültürünün kabul edilmiş olması. Biat veya boyun eğmeyenlere karşı evlerinin ateşe verilmesi şeklinde tehdide başvurulması cahiliyeye dönüştür.
  • Yöneticiliğin babadan oğula veya kardeşe geçmesinde sakınca görülmemesi.
  • Muhaliflerin kellesinin uçurulması, mallarının ganimet olarak alınması ve eşlerinin kendilerine helal görülmesi. (Halid b. Velidin Malik b. Nüveyre olayı) gibi.

Fitneyi uyandırmayalım derken maalesef fıkhımıza yerleşen bu aşırılıkların kabulü sağlanmaktadır. Hatta buna ilaveler yapılarak “yönetici zalim de olsa fasık da olsa itaat edilir” denmek suretiyle Risalet nübüvvet anlamsızlaştırılmaktadır. İslam’ın en temel ilkesi ADALET bu yolla anlamsızlaştırılmaktadır. Rüşvet yiyen hâkimin görevden alınmasının dahi zorunlu olmadığı fıkıh maalesef İslam fıkhı olarak sayılıyor buna yüksek sesle itiraz edenler de fitneyi uyandıranlar olarak tanımlanıyor yazık!

Bu gün yapılan o yanlışlardan dönmek imkânsız değildir. Ümmete adına imam veya halife denilecek bir Müslüman yönetici olarak (Takva ehlinden Ehliyet, liyakat sahibi) şura ile seçilebilir. Ümmetin ortak bir parlamentosu teşkil edilebilir. Ulusal sınırlar ve parlamentolar muhafaza edilir ancak ortak meclise üye gönderilir ortak meclisin aldığı kararlar bütün ulusal meclisler için bağlayıcı kabul edilebilir.

2 - Günümüzde Müslümanlar arasında birlik oluşturmanın en önemli unsurları nelerdir?

İdeal olan ümmetin tek bayrak altında tek devlet olması, sınırların kaldırılmasıdır. Ancak bunun fiilen olması imkânsız görünmektedir. Bu “ideal” korunmak şartıyla, sınırlar fülulaştırılır, ortak bir savunma gücü, ortak para birimi, ortak ekonomik Pazar oluşturulabilir. D-8 canlandırılıp geliştirilebilir.

Üzerinde ittifak sağlanmış konularda işbirliğine derhal geçilebilir. Mesela Kudüs’ün özgürlüğü için ümmetin her bir devletinden nüfusu ile orantılı asker alınmalı, hava, deniz ve kara gücü oluşturulmalıdır. Karargâh olarak İsrail’e komşu bir devlet seçilmelidir. Darü takrib gibi oluşumlar çeşitlendirilip güçlendirilmelidir.

3 - Müslümanlar arasındaki birliği baltalayan en ciddi zorluklar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle Müslüman ülkelerin çoğu kukla yöneticiler tarafından yönetilmektedirler. Birçok ülkede ümmetçiliği ve vahdeti savunmak suç kabul edilmektedir. Her ulusun savunduğu birlik genellikle ırk birliğidir. Birliğin önündeki en ciddi engel de ırkçılık ve mezhepçiliktir. Irkçılık ve mezhepçiliğe karşı vahdeti savunmak suç kabul edilirken ırkçılık ve mezhepçilik ulusların resmi kurumları eliyle desteklenmekte güçlendirilmektedir. Mesela Türkiye gâvurların bize ezberlettiği “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” Paranoyası ciddi bir halk desteğine sahiptir maalesef. Benzer sloganlar eminim diğer kavimlerde de vardır.

İngiliz Şiası ve Amerikan Sünniliğine yapılan yatırımlar ümmetin emri bil maruf nehyi anil münker faaliyetleri için yaptığı harcamalardan kat kat fazladır.

Birliğimizin önündeki en büyük engel Şam Yeşil Sarayının Bizans’tan tevarüs ettiği “Zer, Zor, Tezvir” tuzağıdır. Önderlik yapacak olanlar aydın, âlim, kanaat önderleri ya para ile ya zor kullanılarak ya da kumpaslarla yoldan çıkartılmaktadırlar. Direnenler suikastlarla ortadan kaldırılmaktadır.

Ama Hüseyni olanlar bu tür tuzak ve saldırılara karşı her zaman hazırlıklıdırlar.  

4 - Sizce mezhepler arasındaki birliğin en önemli düşmanları nelerdir ve bu eylemleri etkisiz hale getirmek için neler yapılabilir?

Düşmanlarımızı etkisiz kılmak için kuşkusuz İlk öğretmenimiz ve rehberimiz Hz. Muhammed’in yol ve yöntemini takip etmeliyiz. Onun Evs ve Hazreci kardeş kıldığı gibi Allah’ın cc bizi kardeş kıldığını hatırımızdan çıkarmamalıyız. Kardeşlerimizi seçmek bize bırakılmış değildir. Her hangi bir İslam düşmanı tövbe eder İslam’a girerse kardeşimiz olmaktadır. Pratiğimizde bir namaz vakti camiye gittiğimizde imama tabi oluruz. Ne mezhebini hatta ne de abdestli olup olmadığını sormayız. Bu gerekli de değildir. Arkasında namaz kıldığımız birine nasıl hasım olabiliriz ki.

5 - Medyanın Müslümanlar arasında birliğin sağlanmasındaki rolünü (özellikle farklı mezheplere mensup dini medya) nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya “emri bilmaruf nehyi anil münker” farizasını yerine getirmemiz için kolaylaştırıcı bir yoldur. Belki daha çok insana ulaşmak bakımından cami minberlerinden kürsülerinden daha etkili ve faydalıdır. Ancak bu yolla hizbüşşeytan da emri bil münker ve neyhi anil maruf yapabilir.

Buna karşı sosyal medya fıkhı oluşturulmalı gerekli önlemler alınmalıdır. Önlem denilince hep akla yasaklar gelmektedir maalesef. Ancak yasakların cezbedici özelliği unutulmamalıdır. Esas olan bu mecraları hayırlı işler için çok daha aktif kullanmaktır.

İnsanlar sözden çok eylemden etkilenirler. Fiili yaşantılarımızla örnek olabilmeliyiz. İmam Humeyni merhumun inkılaptan sonraki mütevazi hayatını sürdürmeye devam etmesi binlerce kitaptan daha etkili olmuştur.

Başta körfez ülkeleri olmak üzere İslam ülkelerindeki yönetici elitin lükse israfa düşkünlüğü Hasımlarımızın dikkatlerinden kaçmamaktadır. Harun gibi konuşup, Karun gibi yaşayanlar sadece hasımlarımızın ekmeğine yağ sürüyorlar. Medya bu çelişkiyi kolaylıkla ve hızla yayabilmektedir.

6 - Bu yılda kültürel etkinliklerinin (özellikle internet ortamında ) tasarlanması ve medyada haberleştirilmesine ilişkin önerileriniz nelerdir?

Öncelikle gerçek ortamda tanışmalar konuşmalar yakınlaşmalar davetleşmeler olmalı, bilahare bunlar sosyal medya ve internet ortamına taşınmalıdır. Kendimden örnek vereyim ben bu yaşıma kadar bir cem evine gitmiş değilim.

Ortak kültürümüz olan İslam Kültürü yeterince zengindir. Kültürel faaliyetlerde mezhebi öğeler olabildiğince gözden uzak tutulmalıdır. Şii’yi Sünni’leştirmek veya Sünni’yi Şii’leştirmek faaliyetlerinden şiddetle kaçınmalıyız.

Kâfirlerin her türlü saldırılarında bizi ırk ve mezheplerimize göre ayırmıyorlar. Özellikle gençlerimizi kendilerine benzettikten sonra bir de bakıyoruz gâvurlaşmış bir şii genç ile gâvurlaşmış bir Sünni genç kol kola ümmete saldırıyorlar.

captcha