IQNA

İranlı diplomattan tarihi bir konuşma

12:04 - November 16, 2016
Haber kodu: 3460745
BAE’nin başkenti Abu Dabi’de 400 kişinin katılımıyla düzenlenen stratejik bir toplantıda konuşan İranlı deneyimli diplomat Museviyan, İran karşıtı bütün iddiaları değerlendirdi.


İranlı diplomattan tarihi bir konuşma

BAE’de üst düzey Amerikan ve Nato’lu yetkililerin katıldığı toplantıda çok önemli konular ele alındı.

Daha çok İran karşıtı bir nitelik taşıyan bu toplantıya İran’dan sadece eski nükleer müzakere heyeti üyesi deneyimli diplomat Seyyid Hüseyin Museviyan katılmıştı.

BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Karkaş’ın konuşmasıyla başlayan toplantıda Fars Körfezi Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nden bazı yetkililer de konuştu.

İran karşıtı iddialara sert çıkan Seyyid Hüseyin Museviyan’ın konuşması oldukça etkili bulundu.

Museviyan, "İran İnkılabı zaferinin ilk yılında ülkemize karşı çıkma amacıyla kurulan Fars Körfezi Ülkeleri İşbirliği Konseyi ilk başta İran’a saldıran Saddam rejimini destekledi. Nitekim ki İran’ı yoketmek için Suudi Arabistan 40 milyar dolar ve Kuveyt de 30 milyar dolar Saddam’a finansal destek verdi. Oysa ki söz konusu konseyin kuruluşunun 10. yılında Saddam rejimi Kuveyt’e de saldırdı” dedi.

İranlı diplomat konuşmasını şöyle sürdürdü:

Fars Körfezi Ülkeleri İşbirliği Konseyi, Suudi Arabistan’ın Yemen’e düzenlediği saldırıyı da destekledi. Bu saldırı sonucu bir Arap ülkesi olan Yemen’de hem altyapılar yokedildi hem de binlerce kişi hayatını kaybetti. Libya’ya düzenlenen saldırıda da rol oyanan konsey, bir diğer Arap ülkesini karıştırdı. Fars Körfezi Ülkeleri İşbirliği Konseyi şu ana kadar ABD ve başka Avrupa ülkelerinden 500 milyar dolarlık değerinde silah ithalatı gerçekleştirmiş ve bölge ülkelerine düzenlenen 5 saldırıya da doğrudan katılmıştır. İzlediği politikalarla Ortadoğu’yu çok istikrarsız bir hale getiren konsey günbegün ABD’ye daha da bağımlı olmaktadır.

İran’ın Irak ve Suriye’ye yönelik müdahalede bulunduğu yönündeki iddialara ilişkin Museviyan, "Siz eğer Suudi Arabistan’a neden Bahreyn’e girip Şiilerin çoğunlukta olduğu bir ülkeyi işgal ettkilerini sorarsanız onlar Bahreyn’in meşru devletinin talebi üzerine bu ülkeye askeri müdahalede bulunduklarını ileri süreceklerdir. Peki, böyle bir durumda Irak ve Suriye’nin meşru devletleri terörle mücadele için İran’dan yardım isteyemez mi? Şunu unutmamız gerekir ki, Saddam rejimi İran’a saldırdığı zaman Suriye bize destek verdi. Bugün de İran Suriye’nin terörle mücadele talebine olumlu bir yanıt vermiştir” değerlendirmesini yaptı.

Bir Arap katılımcının "İran’ı parçalamak için Fars Körfezi İşbirliği Konseyi Ülkeleri’nin Beluciler, Kürtler ve Sünnileri desteklemesi gerekir” ifadesine tepki gösteren Museviyan, "Bu zaten sizin devletlerin 36 yıldır izlediği bir politikadır, amma yenilmişlerdir. Eğer bir gün ihtilafların giderilmesi için İran ve Fars Körfezi ülkeleri arasında görüşmeler başlatılırsa İran’ın güvenlik birimleri bu gibi müdahaleci politikaları kanıtlayan binlerce kilo belgeyi masanın üzerine koyacaktır. Onda ne yaparsınız? sözünü ettiğim belgelerde İran’ı karıştırmaya çalışan kişilerin isimleri bile yer almaktadır” diye yanıt verdi.

Toplantıda bulunan başka bir Arap katılımcı da "Amerika, Irak ve Afganistan’a saldırmakla İran’ı bölgeye egemen kıldı” dedi.

Bu iddianın üzerine İranlı diplomat, "Eğer Fars Körfezi’ne kıyısı olan Arap ülkeleri Saddam’ı İran’a saldırmaya kışkırtmasaydılar Saddam da bir gün Kuveyt’e saldırmaya cesaret edemezdi. Kuveyt’i kurtarmak için de Amerika’yı bölgeye davet eden siz Arap ülkeleri değil miyidiz? Amerika, 3 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olan 11 Eylül terör saldırılarından sonra Afganistan’a saldırdı. New York’taki İkiz Kuleler’e saldırı düzenleyen 19 kişiden 15’i Suudi Arabistan vatandaşıydı. Dolayısıyla da aslında siz Amerika’nın Afganistan’a saldırmasına yol açtınız. Şu an neden İran’ı kınıyorsunuz? Bu nasıl bir mantık!” eleştirisinde bulundu.

İran’ın bölgede hegemonik bir politika yürüttüğü yönündeki iddialara da tepki gösteren Museviyan "İran İslam İnkılabı’ndan önce Amerika Şah rejimini bölgenin jandarması olarak seçti. İran İnkılabı Şah’ı devirmedi mi? Maalesef İnkılap’tan sonra Araplar İran’a saldırdı. Ondan sonra da İran’a komşu olan Arap ülkelerin yetkilileri ülkemizi savaş veya yaptırımlara maruz bırakmak için Amerika ve Avrupa’yı kışkırtmaya başladı. İran’ın bölgedeki stratejisi savunma amaçlıdır, hegomonik değildir” değerlendimesini yaptı.

iran eski Nükleer Müzakere Heyeti üyesi, "İran ve Fars Körfezi Ülkeleri İşbirliği Konseyi bölgede iki farklı strateji izlemektedir. Fars Körfezi Ülkeleri İşbirliği Konseyi, bölgenin güvenliği için dış güçlerin müdahalesinin gerekli olduğunu düşünürken İran bölgenin güvenliği için yalnız ve ancak bölge ülkelerinin girişimlerine ihtiyaç duyulduğuna inanıyor. Ne kadar ABD’ye güveneceksiniz? Amerika da bölgeyi terk etmek istediği zaman siz diğer dış güçleri bölgeye davet ediyorsunuz. Obama yönetimini bölgeden çıkmak istediği için de kınıyorsunuz. Peki, Amerika 60 yıldır bölgede egemenliğini sürdürüyor, bu yıllarda da bölge yok edilecek hale geldi; O zaman neden Amerika’nın bölgede kalmasını istiyorsunuz?” dedi.

İran diplomat, "Bu sorunların çözüm yolu bölge ülkelerinin koordineli olarak hareket etmesidir. Fars Körfezi’ne kıyısı olan 6 ülke ve İran ve Irak bu sisteme zemin hazırlayabilir. Görüşmelerin sürdürülmesi için ‘İran Suriye’den çıkmalıdır’ gibi ön koşulların ileri sürülmesi bir sonuca varmaycaktır. Zira ki İran da Suudi Arabistan’ın bir an önce Bahreyn’den çıkması ve Yemen’e düzenlediği saldırıya son vermesini istemektedir. Bu yol bir yere varmayacaktır. İran hiçbir ön koşul öne sürmeden Fars Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerle görüşmeye hazırdır” ifadelerinde bulundu.

Hizbullah’ın bölgedeki rolüne de işaret eden Seyyid Hüseyin Museviyan, "Hizbullah Hareketi, Lübnan toprak bütünlüğünün korunması ve İsrail’i önlemek için oluşturuldu. İsrail, 1982 yılında Beyrut’u işgal ettiği zaman Lübnan’ın kutarılması için Arap ülkeleri en ufak bir girişimde bile bulunmadı. Hizbullah, İran desteğiyle İsrail’e karşı mücadele için kuruldu” açıklamasını yaptı.

Museviyan, "BM Güvenlik Konseyi geçen sene DEAŞ ve diğer tekfiri terör örgütleri dünyadaki barış ve istikrar için en büyük tehdit olarak niteledi. Obama, Clinton ve Trump bile çok açıkça Suudi Arabistan ve Fars Körfezi Ülkeleri İşbirliği Konseyi üyesi bazı ülkelerin terör örgütlerine destek verdiğini dile getirmişlerdir. Nitekim ki ABD Kongresi’nde konuşan bir general da bazı Arap ülkelerin DEAŞ’e finansal destek verdiğini ifade etmiştir. 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika ve Avrupa’da yaşanan onlarca terör eyleminde hiçbir İranlı vatandaş ve Hizbullah mensubunun parmağı yoktur. Bu o kadar açık ve nettir ki anlatmaya gerek duyulmaz. Lakin söz konusu terör saldırılarının arkasında en çok ABD’nin Arap müttefikleri vatandaşları vardı” şeklinde konuştu.

Kaynak: İsna’nın Farsça bölümü

captcha